الرحلة
في طلب العلم
5- İlim Talep Etme
Yolunda Seyahat
أنبأ أحمد بن
سليمان قال
ثنا عبيد الله
بن موسى قال
أنبأ إسرائيل
عن أبي إسحاق
عن سعيد بن
جبير عن بن
عباس قال
حدثني أبي بن
كعب أنه سمع
رسول الله صلى
الله عليه وسلم
يقول رحمة
الله علينا
وعلى موسى
لولا أنه عجل
واستحيا
وأخذته ذمامة
من صاحبه فقال
إن سألتك عن
شيء بعدها فلا
تصاحبني لرأي
من صاحبه عجبا
قال وكان
النبي صلى
الله عليه وسلم
إذا ذكر نبيا
من الأنبياء
بدأ بنفسه
فقال رحمة
الله علينا
وعلى أخي صالح
رحمة الله
علينا وعلى
أخي عاد ثم
قال إن موسى
صلى الله عليه
وسلم بينما هو
يخطب قومه ذات
يوم إذ قال
لهم ما في
الأرض أعلم
مني فأوحى
الله إليه أن
في الأرض من
هو أعلم منك
وآية ذلك أن
تزود حوتا
مالحا فإذا
فقدته فهو حيث
فقدته فانطلق
هو وفتاه حتى
بلغ المكان
الذي أمروا به
فلما انتهوا
إلى الصخرة
انطلق موسى
صلى الله عليه
وسلم يطلب
ووضع فتاه
الحوت على
الصخرة
فاضطرب فاتخذ
سبيله في
البحر سربا
فقال فتاه إذا
جاء نبي الله
صلى الله عليه
وسلم حدثته
فأنساه
الشيطان
فانطلقا
فأصابهما ما
يصيب المسافر من
النصب
والكلال ولم
يكن يصيبه ما
يصيب المسافر
من النصب
والكلال حتى
جاز ما أمر به
قال موسى
لفتاه آتنا
غداءنا لقد
لقينا من
سفرنا هذا
نصبا فقال له
فتاه يا نبي
الله أرأيت
إذا أوينا إلى
الصخرة فإني
نسيت الحوت أن
أحدثك وما
أنسانيه إلا
الشيطان أن
أذكره واتخذ
سبيله في
البحر عجبا
قال ذلك ما
كنا نبغي
فرجعا على
آثارهما قصصا
يقصان الأثر
حتى انتهيا
إلى الصخرة
فأطاف بها
موسى فإذا هو
متسج ثوبا فسلم
فرفع رأسه
فقال من أنت
فقال موسى قال
من موسى قال
موسى بني
إسرائيل قال
فما لك قال أخبرت
أن عندك علما
فأردت أن
أصحبك قال إنك
لن تستطيع معي
صبرا قال
ستجدني إن شاء
الله صابرا ولا
أعصي لك أمرا
قال كيف تصبر
على ما لم تحط
به خبرا قال
قد أمرت أن
أفعله ستجدني
إن شاء الله
صابرا قال فإن
اتبعتني فلا
تسألني عن شيء
حتى أحدث لك
منه ذكرا
فانطلقا حتى
إذا ركبا في
السفينة فخرج
من كان فيها
وتخلف ليخرقها
فقال له موسى
أتخرقها
لتغرق أهلها
لقد جئت شيئا
أمرا قال ألم
أقل إنك لن
تستطيع معي صبرا
قال لا
تؤاخذني بما
نسيت ولا
ترهقني من أمري
عسرا فانطلقا
حتى إذا أتوا
على غلمان
يلعبون على
ساحل البحر
فيهم غلام ليس
في الغلمان
أحسن منه ولا
أنظف منه
فقتله فنفر
موسى صلى الله
عليه وسلم عند
ذلك وقال قتلت
نفسا زكية
بغير نفس لقد
جئت شيئا نكرا
قال ألم أقل
لك أنك لن
تستطيع معي
صبرا قال
فأخذته ذمامة
من صاحبه
واستحيا وقال
إن سألتك عن
شيء بعدها فلا
تصاحبني قد
بلغت من لدني
عذرا فانطلقا حتى
إذا أتيا أهل
قرية لئام وقد
أصاب موسى جهد
فلم يضيفوهما
فوجدا فيها
جدارا يريد أن
ينقض فأقامه
فقال له موسى
مما نزل به من
الجهد لو شئت
لاتخذت عليه
أجرا قال هذا
فراق بيني
وبينك فأخذ
موسى بطرف
ثوبه فقال
حدثني فقال
أما السفينة
فكانت
لمساكين
يعملون في
البحر وكان
وراءهم ملك
يأخذ كل سفينة
غصبا فإذا مر
عليها فرآها
منخرقة تركها
ورقعها أهلها
بقطعة خشبة
فانتفعوا بها
وأما الغلام
فإنه كان طبع
يوم طبع كافرا
وكان قد ألقى
عليه محبة من
أبويه ولو
عصياه شيئا
لأرهقهما
طغيانا وكفرا
فأردنا أن
يبدلهما
ربهما خيرا
منه زكاة
وأقرب رحما
فوقع أبوه على
أمه فولدت
خيرا منه زكاة
وأقرب رحما
وأما الجدار
فكان لغلامين
يتيمين في
المدينة وكان
تحته كنز لهما
وكان أبوهما
صالحا فأراد
ربك أن يبلغا
أشدهما
ويستخرجا كنزهما
رحمة من ربك
وما فعلته عن
أمري ذلك
تأويل ما لم
تستطع عليه
صبرا
[-: 5813 :-] Ubey b. Ka'b anlatıyor:
Resalullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in: ''Allah'ın rahmeti bizim ve
Musa'nın üzerine olsun. Yol arkadaşına: '' ... Eğer bundan sonra sana bir şey
sorarsam bana arkadaş olma ... '' (Kehf 76) dediği zaman şayet acele etmeseydi,
sabırlı olup arkadaşının kınamasından çekinseydi ondan daha çok acaip şeyler
görürdü" buyurduğunu işittim. Allah Resaıü (sallallahu aleyhi ve sellem)
peygamberlerden birini anacağı zaman ilk önce kendi ismini anar ve: ''Allah
bize ve kardeşim Salih'e merhamet etsin. Allah bize ve kardeşim Hud'a merhamet
etsin" derdi.
Resulullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) devamında şöyle anlattı: "Bir gün Musa bir topluluğa
konuşurken onlara: ''Yeryüzünde benden daha alim olan biri yoktur'' dedi. Bunun
üzerine Yüce Allah Musa'ya, yeryüzünde kendisinden daha alim birinin
bulunduğunu, bunu görmesi için de azık olarak yanına tuzlu bir balık alıp yola
çıkmasını ve balığı kaybettiği yerde o alim kişiyi bulacağını vahyetti. Musa,
hizmetçisini de yanına alarak yola çıktı ve Allah'ın kendisine bildirdiği
mekana kadar geldi. Oradaki büyükçe bir kayanın yanına vardıkları zaman Musa
etrafta dolaşmaya çıktı. Hizmetçisi de balığı kayanın üzerine bıraktı. Ancak
balık kayanın üzerine konulunca hareket etmeye başladı ve denize atladı. Bir
kemer gibi açılan suyun içinde de yolunu tutup gitti. Hizmetçi bunu görünce:
''Allah'ın peygamberi
döndüğü zaman bunu ona anlatacağım'' dedi, ancak Şeytan bunu ona unutturdu.
Tekrar yola koyuldular ve her yolcu gibi sonunda yorgun ve bitkin düştüler. Oysa
Musa, Yüce Allah'ın gitmesini emrettiği o yere gelene dek hiç yorulmamıştı.
Musa hizmetçisine:
''Öğle yemeğimizi getir de yiyelim, zira bu yolculuğumuzda pek yorgun düştük''
deyince, hizmetçisi: ''Ey Allah'ın Peygamberi! Kayanın yanına geldiğimiz zaman
balığa bir şeyoldu, sana anlatacaktım ama unuttum. Onu bana unutturan da
şeytandan başkası değil. Balık şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup
gitti'' karşılığını verdi. Musa:
''Bizim aradığımız yer de
orasıydı zaten!'' dedi. Geldikleri yolu, izlerini takip ede ede geri döndüler.
O kayanın yanına vardıklarında Musa kayanın etrafında dolandı. Söz konusu
kişiyi de giysilerine bürünmüş bir şekilde gördü. Musa ona selam verince başını
kaldırıp:
''Sen kimsin?'' diye
sordu. Musa: ''Ben Musa'yım'' deyince, adam: ''Hangi Musa?'' diye sordu. Musa:
''İsrail oğullarının Musa'sıyım!'' karşılığını verdi. Adam: ''Ne istiyorsun?''
diye sorunca, Musa: ''Sende bir ilmin olduğu bana bildirildi, bu yüzden
yoldaşın olmak istiyorum'' karşılığını verdi. Adam: ''Ama benim yanımda
sabredemezsin'' deyince, Musa: ''İnşallah beni sabırlı bulacaksın ve senin
hiçbir emrine karşı gelmeyeceğim'' karşılığını verdi. Adam: ''Bilgice
kavrayamadığın bir şeye nasıl dayanabilirsin?'' deyince, Musa: ''Bunu yapmam
emredildi ve inşaallah beni de sabırlı bulacaksın'' karşılığını verdi. Adam da:
''Benimle birlikte geleceksen, sana anlatmadıktan sonra bana hiçbir şeyi
sormayacaksın'' dedi ve birlikte yola koyuldular.
Bir yerde gemiye
bindiler. Herkes gemiye binince adam gemiyi delmek için geride kaldı. Musa:
''Gemiyi içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu şaşılacak bir şey yaptın''
deyince, adam: ''Ben sana yaptığım işlere dayanamazsın demedim mi?''
karşılığını verdi. Bunun üzerine Musa: ''Unuttuğum için bana çıkışma, gücümün
yetmediği şeyden beni sorumlu tutma'' dedi. Gemiden indikten sonra sahilde
oynayan çocuklarla karşılaştılar. İçlerinde diğerlerinden daha güzel ve daha
temiz olan bir çocuğu adam tutup öldürdü. Musa hemen parlayıp: ''Bir cana
karşılık olmaksızın masum bir cana mı kıydın? Doğrusu pek kötü bir şey yaptın''
diye çıkıştı. Adam ise: ''Ben sana, yaptığım işlere dayanamazsın demedim mi?''
şeklinde karşılık verdi. Orada Musa arkadaşının karşısında mahçup oldu ve:
''Bundan sonra sana bir şey sorarsam bana arkadaş olma, o zaman benim
tarafımdan mazur sayılırsın'' dedi.
Tekrar yola düşüp
ahalisi pek kötü olan bir kasabaya vardılar. Musa yorgun ve açtı ancak kasaba
ahalisi onları misafir edip ağırlamadı. Orada adam, yıkılmak üzere olan bir
duvar görünce onu onarıp düzeltti. Musa açlığının da verdiği yorgunlukla ona:
''İstersen duvarı onarmana karşılık onlardan ücret alabilirsin'' deyince, adam:
''Artık ayrılmamızın zamanı geldi'' karşılığını verdi. Musa adamın giysisinden
tuttu ve: ''Bana yaptıklarının sebebini anlat'' dedi. Adam şöyle anlattı:
''Gemi denizde çalışan
yoksul birilerine aitti. Denizde ise sağlam gemilere el koyan zalim bir
hükümdar vardı. Bu hükümdar gemiye gelip delinmiş olduğunu görünce bırakıp
almadı. Gemi sahipleri de bir tahta parçasıyla onu onarıp yine işlerine devam
ettiler.
Öldürdüğüm çocuğa
gelince, çocuğun kafir bir tabiatı vardı. Anne babası da onu çok seviyorlardı.
(Büyüdüğünde) ona karşı gelmeleri halinde çocuk onları küfre ve inkara
sürükleyecekti. Rableri de o çocuktan daha temiz ve onlara daha çok merhamet
eden birini vermeyi diledi. Babası annesiyle yine birlikte olunca ölen çocuktan
daha temiz ve onlara daha fazla merhamet gösteren bir çocukları oldu.
Duvarı yıkılmak üzere
olan ev de kasabada yetim olan iki çocuğa aitti. Duvarın altında da onlara ait
bir define vardı. Babaları da salih bir adamdı. Rabbin onlara merhamet edip
onların genç yaşa geldiklerinde o defineyi çıkarmalarını diledi. Tüm bunları da
ben kendi görüşümle yapmış değilim. İşte gördüğünde dayanamadığın olayların
hakikati budur.'' "
11244, 11245, 11246
ile 11247. hadislerde tekrar gelecektir. - Tuhfe: 39 .
Diğer tahric: Hadisi
Buhari (74, 78, 122, 2267, 2728, 3278, 3400, 3401, 4725, 4727, 6672, 7478),
Müslim 2380 (171, 172, 173, 174), Ebu Davud (4707), Tirmizi (3139), Ahmed,
Müsned (21109) ve İbn Hibban (102) rivayet etmişlerdir.
الرحلة
في المسألة
النازلة
6- Bir Meseleyi Açığa
Çıkarmak için Seyahat
أنبأ إسحاق
بن إبراهيم
قال أنبأ عيسى
بن يونس قال
حدثني عمر بن
سعيد بن أبي
حسين عن بن
أبي مليكة عن
عقبة بن
الحارث أنه
تزوج ابنة أبي
إهاب فجاءت
امرأة من أهل
مكة صبيحة
ملكها فقالت قد
أرضعتكما
فسألت أهل
الجارية
فأنكروا ذلك فركبت
إلى رسول الله
صلى الله عليه
وسلم وهو
بالمدينة
فذكرت ذلك له
قلت يا رسول
الله قد سألت
أهل الجارية
فأنكروا ذلك
قال رسول الله
صلى الله عليه
وسلم كيف وقد
قيل كيف وقد
قيل ففارقها
ونكحت غيره
[-: 5814 :-] Ukbe b. el-Haris
anlatıyor: Ebu ihab'ın kızıyla evlendim. Gerdek gecesinin sabahında Mekke ahalisinden
bir kadın gelip bize:
"Siz sütkardeşsiniz
çünkü ben her ikinizi de emzirmiştim" dedi. Evlendiğim kızın ailesine bunu
sordum ama öyle bir şeyin olmadığını söylediler. Bunun üzerine yola çıkıp
Medine'de bulunan Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in yanına gittim.
Durumu anlattım ve: "Ya Resulallah! Karımın ailesine bunu sordum, ama öyle
bir şeyin olmadığını söylediler" dedim. Resulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem):
"Kadın bunu
dedikten sonra mı? Kadın bunu dediği halde sen hala onunla beraber misin?"
karşılığını verince ondan ayrılıp başkasıyla evlendim.
Tuhfe: 9905.
5460. hadiste tahrici
yapıldı.